7 Aralık 2018 Cuma
Winter is coming! Kış geliyor kayak severler. - Ski-Kayak
Winter is coming! Kış geliyor kayak severler. - Ski-Kayak: Yayındayız! Artık kayak camiasının da paylaşımda bulunabileceği bir platform var. Hem de hangi seviyeden olursa olsun..
13 Haziran 2018 Çarşamba
Hakkımda
1978 yılının 27 Temmuz'unda bir Perşembe günü sabaha karşı Yozgat Devlet Hastanesi'nde hayata merhaba dedim.
Çocukluğumun ilk iki yılı Ankara'da geçmiş, bu kısmını elbette ki hatırlamıyorum. Ama anılarımızı izleme teknolojisi hayata geçtiğinde sanırım ilk izlemek istediğim kısım burası olacaktır.
Çocukluğumun sonrasındaki kısmı Tokat'ta geçti. Liseyi babamın görev değişikliği nedeniyle Sivas'ta bitirdim. O zamanlar Türk Hava Kuvvetlerinde pilot olarak görev almak istiyordum ,olmadı.Ama o üniformayı 8 yıl sonra giymek nasip oldu. Bu kez doktor olarak....
Bir sene üniversiteyi kazanamadım. İyi ki de bir yeri kazanamamışım. Sonraki sene Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne yerleştim. Hiç ara vermeden altı yılda bitirdim. Çok arkadaşım oldu, mezun olalı aradan onbeş yıl geçti, hala çoğuyla görüşüyorum.
Üniversiteden sonra bir süre çalışmadım, ardından Kastamonu'da sağlık ocağı ve ilçe hastanelerinde pratisyen hekimlik yaptım . Sonra Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi'nde aile hekimliği ihtisası yaptım. Mecburi hizmete Hakkari'ye gittim. Sonra İstanbul'da aile hekimliği yaptım bir süre. Şimdi Afyon'da yaşıyorum. Eşim ve doğmasını beklediğim oğlumla.
Çocukluğumun ilk iki yılı Ankara'da geçmiş, bu kısmını elbette ki hatırlamıyorum. Ama anılarımızı izleme teknolojisi hayata geçtiğinde sanırım ilk izlemek istediğim kısım burası olacaktır.
Çocukluğumun sonrasındaki kısmı Tokat'ta geçti. Liseyi babamın görev değişikliği nedeniyle Sivas'ta bitirdim. O zamanlar Türk Hava Kuvvetlerinde pilot olarak görev almak istiyordum ,olmadı.Ama o üniformayı 8 yıl sonra giymek nasip oldu. Bu kez doktor olarak....
Bir sene üniversiteyi kazanamadım. İyi ki de bir yeri kazanamamışım. Sonraki sene Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne yerleştim. Hiç ara vermeden altı yılda bitirdim. Çok arkadaşım oldu, mezun olalı aradan onbeş yıl geçti, hala çoğuyla görüşüyorum.
Üniversiteden sonra bir süre çalışmadım, ardından Kastamonu'da sağlık ocağı ve ilçe hastanelerinde pratisyen hekimlik yaptım . Sonra Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi'nde aile hekimliği ihtisası yaptım. Mecburi hizmete Hakkari'ye gittim. Sonra İstanbul'da aile hekimliği yaptım bir süre. Şimdi Afyon'da yaşıyorum. Eşim ve doğmasını beklediğim oğlumla.
Blog hakkında
Aslında bu blogu evimin balkonunda yetiştirirken heyecan duyduğum patates ve biberlerimin fotoğraflarını paylaşmak için açmıştım. Sonrasında biraz boş bir iş olduğunu düşündüm.
Aile hekimliği uzmanıyım ve 2011 yılında bu yana aile sağlığı merkezinde bu işi yapıyorum. Hasta bilgilendirmelerine önem veriyorum. Hastaların hastalıklarını anlamaları, içinde bulundukları durumun sorumluluğuna katkıda bulunmalarını önemsiyorum. Ne yazık ki günlük pratiğimizin içinde uzun uzadıya poliklinik görüşmeleri ve hasta bilgilendirmeleri yapamıyoruz. Sık rastlanan ve iş gücü kayıplarına neden olan kronik hastalıklarla ilgili bilgilendirmelerle işe başlamak istedim. Bu blog da böylece hobi blogundan eğitim blogundan dönüştü. Öğrenmek hayat boyu devam eden bir iş. Öğretmek ise dünyanın en zevkli işi ama böyle bir iddiam yok. Sadece faydalı bir paylaşım yapmak istiyorum.
Aile hekimliği uzmanıyım ve 2011 yılında bu yana aile sağlığı merkezinde bu işi yapıyorum. Hasta bilgilendirmelerine önem veriyorum. Hastaların hastalıklarını anlamaları, içinde bulundukları durumun sorumluluğuna katkıda bulunmalarını önemsiyorum. Ne yazık ki günlük pratiğimizin içinde uzun uzadıya poliklinik görüşmeleri ve hasta bilgilendirmeleri yapamıyoruz. Sık rastlanan ve iş gücü kayıplarına neden olan kronik hastalıklarla ilgili bilgilendirmelerle işe başlamak istedim. Bu blog da böylece hobi blogundan eğitim blogundan dönüştü. Öğrenmek hayat boyu devam eden bir iş. Öğretmek ise dünyanın en zevkli işi ama böyle bir iddiam yok. Sadece faydalı bir paylaşım yapmak istiyorum.
Çocuklarda Obezite
ÇOCUKLARDA OBEZİTE
Obezite; vücudun kabul edilebilir ölçülerin üzerinde aşırı yağlanması
durumudur. Obezite taramasında dünyada en çok kabul gören metod vücut kitle
indeksi (VKİ) hesaplamasıdır . Anormal VKİ yaş ve
cinsiyete göre spesifik persentil eğrilerinde
değerlendirilir.
İki yaş üzeri
çocuklarda VKİ, 85. persentilin üzerinde ise aşırı
kilolu, 95. persentilin üzerinde ise obez veya aşırı
kilolu, 99. persentilin üzerinde ise morbid obez olarak değerlendirilir
. İki yaş altı
çocuklarda ayına göre olması gereken kilonun >% 85’i fazla kilolu olarak
adlandırılmakta, obez denilmemektedir .
Türkiye’de çocuklarda obezite sıklığı % 1.6
(Elazığ) ile %
8.4 (Antalya kentsel) ve %7.8 (Bursa) arasında değişmektedir.
Çocuklarda obezite çok faktörlüdür. Genetik eğilim,
kültürel, çevresel ve davranışsal farklılıklar enerji
alımı ile enerji harcaması arasındaki dengeyi bozarak obezitenin oluşumuna
neden olur.
Enerji içeriği
yüksek olan besinler, büyük porsiyonlu beslenme, fast food, şekerli içeceklerden oluşan kötü beslenmenin ve hareketsiz yaşamın obezite oluşumunda rol oynadığı düşünülür . Çocukların günde 2-3 saatten fazla televizyon,
video oyunları, bilgisayar ile zaman geçirmesi fiziksel aktiviteyi azaltırken,
besin alımında artışa neden
olur .
Gebelikte kötü beslenme çocukluk çağında
obezite ile ilişkilidir.
Süt çocukluğu döneminde hızlı kilo alımı obezite ile
ilişkilidir.
Süt çocukları, çocuklar ve ergenlerdeki kısa uyku
süreleri obezite ile ilişkilidir .
Annede gebelik diyabeti obezite ile ilişkilidir.
Obeziteyi önleyici strateji yaşamın erken
dönemlerinden itibaren uygulanmaya başlanmalı, anneler en az 6 ay emzirme
konusunda teşvik edilmelidir. Çünkü anne sütü alan bebeklerde çocukluk
döneminde obezite insidansı düşüktür. Çocukların her yıl boy ve ağırlığı ölçülerek,
VKİ hesaplanmalı, beslenme ve fizik aktivite durumları değerlendirilmelidir.
Önleyici davranışlar konusunda aile daima bilgilendirilmelidir .
OBEZ
ÇOCUKLAR TİP 2 DİYABET AÇISINDAN TARANMALIDIR. BU NEDENLE AİLE HEKİMİNİZLE
SAĞLAM ÇOCUK TAKİPLERİ KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ YAPINIZ.
Obeziteyi önlemek için gerekli önlemler süt çocukluğu
döneminden başlanarak alınmalıdır. Üç yaş altı
bebekler ilk 6 ay yalnızca anne sütü almalı, 6 aydan sonra ek gıdalar ile
birlikte anne sütüne devam edilmelidir. Biberon ile beslenenlerde ve ek
gıdalara geçildikten sonra meyve suyu, tatlı içeceklerden ve karbonhidrat yüklü
mamalardan uzak durulmalıdır. Biberon susturma aracı olarak kullanılmamalıdır.
Glisemik indeksi yüksek olan gıdalar diyetten çıkarılarak ve
porsiyon boyutları azaltılarak hızlı enerji alımı sınırlandırılır. Diyet sebze
ve meyveden zengin olmalıdır. Beslenmenin bir diyetten çok sağlıklı
yaşam
biçimi olduğu anlatılmalı ve ailenin de olaya katılımı
sağlanmalıdır
.
Günde en az 1 saatlik fiziksel aktivite önerilmelidir. Bu aktiviteler
çocuklar için eğlenceli ve yaşına
uygun olmalıdır. Diyet verilmeden yalnızca egzersiz başarılı
olamaz, diyet ve egzersiz birbirinin tamamlayıcısıdır .
Obezite riskini artırdığı için televizyon,
bilgisayar ve video oyunları gibi eğlence
araçlarının günlük kullanımı 2 saat ile sınırlandırılmalıdır .
Kaynak: Zerrin Önal*, Erdal Adal**
*Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, Çocuk Gastroenteroloji,
Hepatoloji ve Beslenme Kliniği **İstanbul Medipol Üniversitesi, Çocuk
Endokrinolojisi ve Metabolizma Bilim Dalı
Okmeydanı Tıp Dergisi 30(Ek sayı 1):39-44, 2014
doi:10.5222/otd.supp1.2014.039
12 Haziran 2018 Salı
BARSAK KANSERİ VE ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİ
KANSERDE ERKEN TEŞHİS
HAYAT KURTARIR
Kelime anlamı olarak kanser, bir organ veya dokudaki
hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla
beliren kötü hücrelere denir.
Genel anlamda ise kanser vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşan geniş bir hastalık grubudur.
Kolorektal
kanserler (kalın barsak ve son barsak kanseri ) , erkeklerde akciğer
ve prostat, kadınlarda ise akciğer ve meme kanserinden sonra en sık
görülen kanserlerdir.
Kolorektal
kanser görülme sıklığı
40 yaşından itibaren
artar.
Ailede kolorektal
kanser bulunması bir diğer
risk faktörüdür.
Şişmanlık, yağdan
zengin ve posalı yiyeceklerden fakir beslenme bilinen risk faktörleridir.
Kolorektal kanserle ilişkili diğer durumlar:
• Adenomatöz polipler başta olmak üzere, hamartomatöz ve
jüvenil polipozis sendromlarında da kolorektal kanser riski artar.
• Kolorektal kanser
saptanan hastalarda diğer kanserlerin de eş zamanlı ve farklı zamanlarda farklı
bölgelerde kanser gelişme riski yüksektir. • İltihabi barsak hastalıklarında kolorektal kanser
görülme sıklığı artar.
• Meme, yumurtalık ve rahim kanserlerinde kolorektal kanser gelişme riski
iki kat artmıştır.
•
Üreterosigmoidostomi ve pelvik radyasyon uygulanması risk faktörleri
arasındadır.
• Kolorektal
kanserlerin %75’i ise hiçbir risk faktörü bulunmayan seyrek kanser
vakalarından oluşur.
Bağırsak kanseri, genelde hastalık ilerleyene kadar
hiçbir soruna neden olmaz, bazen aşağıdaki şikâyetlerden biriyle kendini
gösterebilir.
1. Tuvalet alışkanlığı
düzenli olan bir kişide birkaç haftada uzun bir süre kabızlık veya ishal
olması.
2. Büyük apteste kan
görülmesi.
3. 40 yaş üstündeki
kişilerde durduk yere kansızlık ortaya çıkması.
4. Özellikle karnın alt
kısmında şişkinlik, ağrı ve hassasiyet olması.
5. Nedensiz kilo kaybı ve
halsizlik.
6. Kalem şeklinde ince
dışkılama.
7. Tuvaletin sonunda barsakların
tam olarak boşalmaması hissi.
KOLOREKTAL KANSERDE ERKEN TEŞHİS
MÜMKÜNDÜR !!!
Kötü huylu bir kolorektal kanser hücresi
yaklaşık iki yılda barsak duvarlarına yayılabilir hale gelmektedir. AİLE
HEKİMİNİZE BAŞVURARAK YILDA BİR YAPTIRACAĞINIZ KANSER TARAMASI İLE KOLOREKTAL
KANSERDE ERKEN TEŞHİS İMKANINIZ VAR !
Barsak
kanseri tarama kitleri oldukça basit testlerdir. Evde kendi kendinize
uygulayabilir ve hekiminize sonucu danışabilirsiniz.
KORKULU RÜYA GÖRMEYİN, UYANIK OLUN,
KANSERDEN KORUNUN.
Diyabetik ayak
Diyabet
Diyabet diğer adıyla şeker hastalığı
vücudumuzda midenin arka kısmında bulunan pankreasın yeterli miktarda insülin
hormonu üretememesi ya da üretilen insülin hormonunun etkili bir şekilde
kullanılamaması sonucu oluşan ve ömür boyu süren bir hastalıktır.
Kan
şekeri kontrolünün uzun vadede sağlanamaması
1.
Sinir uçlarının hasar görmesine,
2.
Küçük ve büyük damarlarda dolaşım problemine neden olur.
Besinler vücudumuza alındıktan sonra sindirim
sisteminde şekere dönüşerek kana karışır. Kandaki şeker insülin hormonu yardımı
ile hücre içerisine girerek enerji olarak kullanılır. Ancak, diyabetli
kişilerde vücutta insülin hormonu eksik ya da yetersiz olduğundan şeker hücre
içerisine giremez ve enerji olarak kullanılmaz. Sonuç olarak kandaki şeker
düzeyi yükselir. Bu duruma hiperglisemi veya yüksek kan şekeri denir. Yüksek
kan şekeri vücuda çok büyük zararlar verebilir.
Diyabetik ayak, bu zararların eğitim ve
düzenli kan şekeri kontrolü ile önlenebilenlerinin başında gelmektedir.
Diyabetin kontrolüne yönelik eğitim multidisipliner
bir ekip çalışması işidir. Bu ekibin içinde diyabet hemşiresi ve diyetisyen
bulunmalıdır.
Hastalara ilk diyabet eğitimi diyabet eğitim
hemşiresi ve diyet uzmanı tarafından verilmelidir.
Eğitim
programı; hastalığın belirti ve bulguları, takip ve tedavisi, hiperglisemi,
hipoglisemi ve hemoglobin A1C (A1C)’nin anlam ve önemi, kan şekeri ölçüm cihazının
kullanımı, evde kan şekeri izlemi, akut ve kronik komplikasyonlar ve bunlarla
ilgili olarak yapılması gerekenler, kişisel bakım, ayak bakımı, egzersiz ve
beslenme programları ve genel sağlık önerileri gibi konuları içermelidir.
Eğitimler sırasında görsel ve işitsel amaçlı broşürler, kitaplar, slayt ve
video gösterimleri kullanılmalıdır. Cihaz kullanımları ile ilgili birebir uygulamalar
yaptırılmalıdır.
Ülkemizde eğitim ve araştırma
hastanelerinde ve tıp fakültesi hastanelerinde diyabetik hasta takibine yönelik
özelleşmiş ekipler ve poliklinikler sınırlı sayıda da olsa hizmet vermeye devam
etmektedirler.
Diyabetik ayağın tanınıp uygun
şekilde tedavisi ve takibinde AİLE HEKİMİNİZE görevler düşmektedir.
Aile sağlığı merkezinde aile
hekiminizi her üç ayda bir ziyaret ediniz.
Ziyaret esnasında eski tetkiklerinizi
beraberinizde bulundurmanız yararınıza olacaktır.
Hafızalı bir şeker ölçüm cihazınız
varsa son yaptığınız ölçümleri hekiminizle paylaşınız. Eğer böyle bir cihaza
sahip değilseniz şeker ölçümlerinizi bir kağıda not alarak aile sağlığı
merkezine getiriniz.
Diyabetik ayak, fark edilmediği takdirde
ilerleyici uzuv hasarlarına ve uzuv kaybına neden olur. Bu konuda bilinçli
olunuz.
**Hastalığınızın ne olduğunu biliyor
musunuz ?
**Kan şekeri yüksekliği ve düşüklüğü
hakkında bilgi sahibi misiniz ?
**Kan şekerinizin düşüşünü
hissedebiliyor musunuz ?
**Kan şekeriniz düştüğünde ne gibi
önlemler almanız gerektiğini biliyor musunuz ?
**Ayak parmaklarınızı ,
tırnaklarınızı düzenli olarak kontrol ediyor musunuz ?
**Tırnaklarınızda oluşabilecek hastalığa
dair değişikliklerin ne olduğu konusunda bilgi sahibi misiniz ?
**Tırnaklarınızda batma olmaması için
nasıl kesmeniz gerektiğini biliyor musunuz ?
**Diyabetik hastalara özel
ayakkabılar var . Bunlardan haberdar mısınız ?
**Uzuvlarınızı nasıl korumanız
gerektiğini biliyor musunuz ?
** Uzuvlarınızda yanma , donma,
uyuşma, karıncalanma hissi var mı ?
** Dengenizi sağlamakta güçlük
çekiyor musunuz ?
**Kulak çınlaması veya ağır işitme yaşıyor musunuz ?
**Görme bulanıklığınız mevcut mu ?
Unutmayınız ; Hastalığı hakkında
yeterli bilgi sahibi olanlarda kan şekeri kontrolü bilgi sahibi olmayanlara
göre daha iyi yapılabilmektedir.
İyi şeker kontrolü , hastalığın
zararlarından korunduğunuz uzun ve konforlu bir yaşam demektir .
Hipertansif hasta eğitimi
HİPERTANSİYONLU HASTA EĞİTİMİ
Hipertansiyon aterosklerozun ve erişkin yaştaki mortalite ve
morbiditenin en önemli sebeplerinden biridir. Hipertansiyonda en önemli grubu
oluşturan esansiyel hipertansiyonda tedavi, yaşam stilini değiştirme, diyet
düzenlemesi, egzersiz ve ilaç tedavisi olarak değişik protokollerden
oluşmaktadır.(4) Tedavinin yeterince düzenli yapılmaması hipertansiyonun organ
hasarlarını artıracağından etkin ve düzenli tedavi oldukça büyük önem
taşımaktadır. Bu nedenle tedavi konusunda daha ciddi önlemler alınması
gerekmektedir. Tedaviye uyum, hastanın tedaviye gösterdiği titizlik ve tedavi
protokolünün kolay uygulanabilirliği gibi faktörlerle ilişkilidir.
Ülkemizde yapılan TEKHARF (Türk erişkinde kalp hastalıkları
ve risk faktörleri) çalışmasında koroner kalp hastalığı olanların analizinde
Türk erkek ve kadınlarında en başta gelen risk faktörlerinin hipertansiyon ve
bedensel etkinlikten yoksunluk olduğu anlaşılmıştır. Erişkinlerimizde sistolik
kan basıncı ≥140 mmHg ve/veya diyastolik kan basıncı ≥90 mmHg bulunanların
oranı %33.7 dir. Sınırda olarak tanımlanan kesim dışlanıp kan basıncı ≥160/95
olarak değerlendirme yapılınca hipertansiyon oranı % 12.3 olarak bulunmuştur. Kentsel
kesim (%15.7) ile kırsal kesim (%17.6) arasında fark bulunmamakla beraber
kadınlarda %16’lık erkeklerde ise %11’lik bir oran saptanmıştır.
TEKHARF çalışmasından elde edilen sonuçlarda hipertansiyon
sıklığı bölgelere göre değerlendirildiğinde; Doğu Anadolu Bölgesinde tüm
erişkinlerde %14.6 lık bir oran saptanmıştır. Bu oran Karadeniz ve Marmara
bölgesinden sonra en yüksek orandır. Cinsiyet açısından hipertansiyon sıklığı
yeniden gözden geçirildiğinde durum biraz farklılık göstermektedir. Çünkü Doğu
Anadolu bölgesi, erkeklerde bulunan %7’lik oran ile en düşük oranlarından
birine sahip iken, kadınlarda bulunan %20’lik oranla kadınlar arasında
hipertansiyonun en yüksek görüldüğü bölgelerden biridir.
Hastaların neredeyse tamamı tansiyonlarını belli aralıklarla
ölçtürmektedir. Bu bulgular hastalarımızın eğitim düzeylerinin düşük olmasına
veya yeterince bilgilendirilmemeye bağlı olarak hastalıkları hakkında yeterince
bilgi sahibi olmadıklarını göstermektedir. Bu çok önemli bir tespit olup
hastalara daha çok zaman ayırıp onların eğitilmesinin sağlanması
hipertansiyonun komplikasyonlarının azalmasına katkı sağlayabilir.
TEKHARF çalışmasında hipertansiyon tespit edilen kadınların
%38’inin, erkeklerin ise %28’inin antihipertansif tedavi altında oldukları
saptanmıştır.(2-6) Tedavi alan erkeklerin %60’ının, kadınların ise %42’sinin
kan basınçlarının kontrol altında bulunduğu belirlenmiştir. Görüldüğü gibi
tedavi ile ancak hastaların yarısında kan basıncı kontrol altına
alınabilmiştir.
Kadınlarda tedavi etkinliği erkeklere kıyasla her iki
taramada da düşük bulunmuştur.
Hastaların yaklaşık üçte birinin tedaviye uyumunun kötü
olması ciddi bir durumdur. Hipertansiyonlu hastalar sağlık personeli tarafından
ilaç kullanımı konusunda mutlaka eğitilmeli ve izlenmelidir.
Hipertansiyon özellikle erişkin nüfusun önemli bir bölümünü
etkileyen sağlık sorunlarından biridir.Türk Hipertansiyon ve Böbrek
Hastalıkları Derneği’nin 2008 yılında yaptığı “Türkiye’nin Tansiyonunu
Ölçüyoruz” kampanyasında, daha önce bir hekim tarafından hipertansiyon tanısı
konan olguların oranı %40.4 bulunmuştur. Ülkemizde
hipertansiyon hastaları arasında durumunun farkında olmayanların oranı %60,
tedavi görmeyenlerin oranı %70 ve tansiyonu kontrol altında olmayanların oranı Hipertansif
kişilerin çoğunda kan basıncı kontrolü için ilaç tedavisine gereksinim vardır.
Hipertansiyon
tedavisinde amaç, uzun dönemde ortaya çıkabilecek hedef organ hasarını
engellemek, kardiyovasküler ve renal morbidite ve mortaliteyi düşürmektir. En
son 2007 Avrupa Hipertansiyon Kılavuzu’nda hastalarda uyum düşüklüğünün ve
tedaviye yanıtın hayli değişken olduğu vurgulanmakta, bu nedenle ilaç
tedavisine gecikmeden, zamanında ve yakın takip altında başlanması
önerilmektedir. Yaklaşık 50 yıldır etkin hipertansiyon tedavisi olmasına
karşın, hipertansiyon kontrol oranları halen hedeflenenin çok çok altındadır.
Yapılan çalışmalarda, hastaların ilaç uyumunun düşük olduğu
ve bu durumun kan basıncı kontrolü- nün yetersiz olmasına yol açtığı gösterilmiştir.
Hipertansiyonun ve eşlik eden kardiyovasküler risklerin önlenmesinde ilaçların
düzenli kullanılması önemlidir. Antihipertansif ilaç tedavisine uyum
hipertansiyon tedavisinde temel olarak bilinmesine rağmen, antihipertansif ilaç
tedavisine kötü uyum hala yaygındır.
İlacı düzenli kullanmama gerekçeleri, tansiyonu normal
olduğunda ilacı almama, unutma, pahalı olduğu için ilacı alamama, ilacı
bittiğinde hemen reçete ettirememe ya da reçete ettirmeyi ihmal etme ve ilacı
kullanmak istememe olarak bilinmektedir . Pekçok çalışmada hastaların
ilaçlarını düzenli kullanma durumları yaş ile anlamlı ilişki göstermektedir.50
yaş altı ve genç hastalar ilaçlarını düzenli kullanmayı önemsememekte,
kadınlarda da ilaç kullanımı erkeklere göre düzensiz seyretmektedir.Genç yaşta
olanlarda hastalığın kabullenilmesi zaman aldığından ilaç uyumunda sorunlar
olduğu düşünülebilir.
Sağlık personeli, kadınların tedaviye uyumlarının kötü
olması nedeniyle kadın hipertansif hastalarla özellikle ilgilenmelidir.
Tedavi konusunda herhangi bir sağlık ekibi üyesinden bilgi
alan hastaların ilaçlarını daha düzenli kullandığı görülmektedir. Hipertansiyon
hastaları sağlık personeli tarafından mutlaka ilaçlar konusunda eğitilmelidir.
Hipertansiyonda tedaviye uyumda genç olma ve ilacı alma
saatini bilmeme hastaların tedaviye uyumunu, dolayısıyla kontrol oranlarını
önemli derecede etkilemektedir.
Hasta Eğitimi Nedir ?
Hasta Eğitimi Nedir ?
Hasta eğitimi terimi 1950'lerde kullanılmaya başlanmıştır.
Sağlık eğitimi, sağlık tanıtımı, öğretim, bilgilendirme gibi terimlerde aynı
amaç için kullanılmıştır. Hasta eğitimi, sağlık çalışanları ile hastalar
arasýndaki ilişki sırasındaki öğretme ve öğrenme süreci olarak tanımlanabilir.
Amerikan Aile Hekimleri Eğiticileri Topluluğu (STFM) hasta eğitimini:
"Sağlığı iyileştirmek amacıyla hasta davranışlarını etkileyerek bilgi,
beceri ve tavırlarını değiştirmek" olarak tanımlamaktadır. Eğer eğitimin
amacı hastalık ve sakatlığı önlemek için sağlıklı yaşam tarzını özendirmek ise
buna sağlığın tanıtımı denmektedir ve hasta eğitimi ile koruyucu hekimliğin bir
bölümünü kapsar.( Birinci Basamakta Hasta Eğitimi, Dr. Cahit Özer*, Dr. E.
Melih Şahin**, Dr. Nezih Dağdeviren**, Dr. Zekeriya Aktürk**sted 2002 • cilt 11
• sayı 1 • 14
7 Haziran 2018 Perşembe
Tutayım minik elini
Miniminnacık elini keşke tutabilseydim ama bu şimdilik mümkün değil çünkü anneciğinin karnında uyuyorsun. Sabahları erken kalkıyorsun, günlük sporunu yapıyorsun. Bam güm hopluyorsun, tabii annenin biraz canını yakıyorsun ama üzülme o sana kızmıyor çünkü seni çooooooook seviyoruz canım oğlum.
28 Mayıs 2018 Pazartesi
Miniminnacık bir damla..Adı İnanç Aras.
Onikinci ayın onsekizi. Varlığından haberdar olalı birkaç gün olmuş. İlk resmini ise bugün gördüm oğlum. Henüz daha miniminnacık bir damlasın. Annenin rahmine tutunmaya çalışıyorsun. Sen oraya sığmaya çalışacaksın, benimse içim içime sığmıyor. Bu yazıyı kaç ay sonra kaleme aldım. Sen o arada büyüdün, bir sürü badire atlattın, şimdi annenin karnında bir o yana bir bu yana dönüp duruyorsun. Hasretin bitmesine sekiz haftamız kaldı Allah nasib ederse. Derdinle tasanla, sevincinle hüznünle, başarıların ve hayal kırıklıklarınla bir ömür seni bekliyor. İnşallah seversin hayatını , güzel insanları ve hayvanları, bitkileri. İnşallah seversin bizi oğlum.
Onikinci ayın onsekizi. Varlığından haberdar olalı birkaç gün olmuş. İlk resmini ise bugün gördüm oğlum. Henüz daha miniminnacık bir damlasın. Annenin rahmine tutunmaya çalışıyorsun. Sen oraya sığmaya çalışacaksın, benimse içim içime sığmıyor. Bu yazıyı kaç ay sonra kaleme aldım. Sen o arada büyüdün, bir sürü badire atlattın, şimdi annenin karnında bir o yana bir bu yana dönüp duruyorsun. Hasretin bitmesine sekiz haftamız kaldı Allah nasib ederse. Derdinle tasanla, sevincinle hüznünle, başarıların ve hayal kırıklıklarınla bir ömür seni bekliyor. İnşallah seversin hayatını , güzel insanları ve hayvanları, bitkileri. İnşallah seversin bizi oğlum.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

