13 Haziran 2018 Çarşamba

Hakkımda

1978 yılının 27 Temmuz'unda bir Perşembe günü sabaha karşı Yozgat Devlet Hastanesi'nde hayata merhaba dedim.

Çocukluğumun ilk iki yılı Ankara'da geçmiş, bu kısmını elbette ki hatırlamıyorum. Ama anılarımızı izleme teknolojisi hayata geçtiğinde sanırım ilk izlemek istediğim kısım burası olacaktır.

Çocukluğumun sonrasındaki kısmı Tokat'ta geçti. Liseyi babamın görev değişikliği nedeniyle Sivas'ta bitirdim. O zamanlar Türk Hava Kuvvetlerinde pilot olarak görev almak istiyordum ,olmadı.Ama o üniformayı 8 yıl sonra giymek nasip oldu. Bu kez doktor olarak....

Bir sene üniversiteyi kazanamadım. İyi ki de bir yeri kazanamamışım. Sonraki sene Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne yerleştim. Hiç ara vermeden altı yılda bitirdim. Çok arkadaşım oldu, mezun olalı aradan onbeş yıl geçti, hala çoğuyla görüşüyorum.

Üniversiteden sonra bir süre çalışmadım, ardından Kastamonu'da  sağlık ocağı ve ilçe hastanelerinde pratisyen hekimlik yaptım . Sonra Kartal Eğitim Araştırma Hastanesi'nde aile hekimliği ihtisası yaptım. Mecburi hizmete Hakkari'ye gittim. Sonra İstanbul'da aile hekimliği yaptım bir süre. Şimdi Afyon'da yaşıyorum. Eşim ve doğmasını beklediğim oğlumla.









Blog hakkında

Aslında bu blogu evimin balkonunda yetiştirirken heyecan duyduğum patates ve biberlerimin fotoğraflarını paylaşmak için açmıştım. Sonrasında biraz boş bir iş olduğunu düşündüm.

Aile hekimliği uzmanıyım ve 2011 yılında bu yana aile sağlığı merkezinde bu işi yapıyorum. Hasta bilgilendirmelerine önem veriyorum. Hastaların hastalıklarını anlamaları, içinde bulundukları durumun sorumluluğuna katkıda bulunmalarını önemsiyorum. Ne yazık ki günlük pratiğimizin içinde uzun uzadıya poliklinik görüşmeleri ve hasta bilgilendirmeleri yapamıyoruz. Sık rastlanan ve iş gücü kayıplarına neden olan kronik hastalıklarla ilgili bilgilendirmelerle işe başlamak istedim. Bu blog da böylece hobi blogundan eğitim blogundan dönüştü. Öğrenmek hayat boyu devam eden bir iş. Öğretmek ise dünyanın en zevkli işi ama böyle bir iddiam yok. Sadece faydalı bir paylaşım yapmak istiyorum.

Çocuklarda Obezite


ÇOCUKLARDA OBEZİTE

Obezite; vücudun kabul edilebilir ölçülerin üzerinde aşırı yağlanması durumudur. Obezite taramasında dünyada en çok kabul gören metod vücut kitle indeksi (VKİ) hesaplamasıdır . Anormal VKİ yaş ve cinsiyete göre spesifik persentil eğrilerinde değerlendirilir. İki yaş üzeri çocuklarda VKİ, 85. persentilin üzerinde ise aşırı kilolu, 95. persentilin üzerinde ise obez veya aşırı kilolu, 99. persentilin üzerinde ise morbid obez olarak değerlendirilir . İki yaş altı çocuklarda ayına göre olması gereken kilonun >% 85’i fazla kilolu olarak adlandırılmakta, obez denilmemektedir .

Türkiye’de çocuklarda obezite sıklığı % 1.6 (Elazığ) ile % 8.4 (Antalya kentsel) ve %7.8 (Bursa) arasında değişmektedir.

Çocuklarda obezite çok faktörlüdür. Genetik eğilim, kültürel, çevresel ve davranışsal farklılıklar enerji alımı ile enerji harcaması arasındaki dengeyi bozarak obezitenin oluşumuna neden olur.

Enerji içeriği yüksek olan besinler, büyük porsiyonlu beslenme, fast food, şekerli içeceklerden oluşan kötü beslenmenin ve hareketsiz yaşamın obezite oluşumunda rol oynadığı düşünülür . Çocukların günde 2-3 saatten fazla televizyon, video oyunları, bilgisayar ile zaman geçirmesi fiziksel aktiviteyi azaltırken, besin alımında artışa neden olur .

Gebelikte kötü beslenme çocukluk çağında obezite ile ilişkilidir.

Süt çocukluğu döneminde hızlı kilo alımı obezite ile ilişkilidir.

Süt çocukları, çocuklar ve ergenlerdeki kısa uyku süreleri obezite ile ilişkilidir .

Annede gebelik diyabeti obezite ile ilişkilidir.

Obeziteyi önleyici strateji yaşamın erken dönemlerinden itibaren uygulanmaya başlanmalı, anneler en az 6 ay emzirme konusunda teşvik edilmelidir. Çünkü anne sütü alan bebeklerde çocukluk döneminde obezite insidansı düşüktür. Çocukların her yıl boy ve ağırlığı ölçülerek, VKİ hesaplanmalı, beslenme ve fizik aktivite durumları değerlendirilmelidir. Önleyici davranışlar konusunda aile daima bilgilendirilmelidir .

OBEZ ÇOCUKLAR TİP 2 DİYABET AÇISINDAN TARANMALIDIR. BU NEDENLE AİLE HEKİMİNİZLE SAĞLAM ÇOCUK TAKİPLERİ KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ YAPINIZ.

Obeziteyi önlemek için gerekli önlemler süt çocukluğu döneminden başlanarak alınmalıdır. Üç yaş altı bebekler ilk 6 ay yalnızca anne sütü almalı, 6 aydan sonra ek gıdalar ile birlikte anne sütüne devam edilmelidir. Biberon ile beslenenlerde ve ek gıdalara geçildikten sonra meyve suyu, tatlı içeceklerden ve karbonhidrat yüklü mamalardan uzak durulmalıdır. Biberon susturma aracı olarak kullanılmamalıdır.

Glisemik indeksi yüksek olan gıdalar diyetten çıkarılarak ve porsiyon boyutları azaltılarak hızlı enerji alımı sınırlandırılır. Diyet sebze ve meyveden zengin olmalıdır. Beslenmenin bir diyetten çok sağlıklı yaşam biçimi olduğu anlatılmalı ve ailenin de olaya katılımı sağlanmalıdır . 
Günde en az 1 saatlik fiziksel aktivite önerilmelidir. Bu aktiviteler çocuklar için eğlenceli ve yaşına uygun olmalıdır. Diyet verilmeden yalnızca egzersiz başarılı olamaz, diyet ve egzersiz birbirinin tamamlayıcısıdır . 

Obezite riskini artırdığı için televizyon, bilgisayar ve video oyunları gibi eğlence araçlarının günlük kullanımı 2 saat ile sınırlandırılmalıdır .

Kaynak: Zerrin Önal*, Erdal Adal** *Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Kliniği **İstanbul Medipol Üniversitesi, Çocuk Endokrinolojisi ve Metabolizma Bilim Dalı
Okmeydanı Tıp Dergisi 30(Ek sayı 1):39-44, 2014 doi:10.5222/otd.supp1.2014.039

12 Haziran 2018 Salı

BARSAK KANSERİ VE ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİ



KANSERDE ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR


Kelime anlamı olarak kanser, bir organ veya dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp çoğalmasıyla beliren kötü hücrelere denir. 

Genel anlamda ise kanser vücudumuzun çeşitli bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile oluşan geniş bir  hastalık grubudur.

Kolorektal kanserler (kalın barsak ve son barsak kanseri ) , erkeklerde akciğer ve prostat, kadınlarda ise akciğer ve meme kanserinden sonra en sık görülen kanserlerdir.

Kolorektal kanser görülme sıklığı 40 yaşından itibaren artar.

Ailede kolorektal kanser bulunması bir diğer risk faktörüdür.
Şişmanlık, yağdan zengin ve posalı yiyeceklerden fakir beslenme bilinen risk faktörleridir.
Kolorektal kanserle ilişkili diğer durumlar:
• Adenomatöz polipler başta olmak üzere, hamartomatöz ve jüvenil polipozis sendromlarında da kolorektal kanser riski artar.
 • Kolorektal kanser saptanan hastalarda diğer kanserlerin de eş zamanlı ve farklı zamanlarda farklı bölgelerde kanser gelişme riski yüksektir. • İltihabi  barsak hastalıklarında kolorektal kanser görülme sıklığı artar.
• Meme, yumurtalık ve rahim  kanserlerinde kolorektal kanser gelişme riski iki kat artmıştır.
 • Üreterosigmoidostomi ve pelvik radyasyon uygulanması risk faktörleri arasındadır.
 • Kolorektal kanserlerin %75’i ise hiçbir risk faktörü bulunmayan seyrek kanser vakalarından oluşur.


Bağırsak kanseri, genelde hastalık ilerleyene kadar hiçbir soruna neden olmaz, bazen aşağıdaki şikâyetlerden biriyle kendini gösterebilir.
1.      Tuvalet alışkanlığı düzenli olan bir kişide birkaç haftada uzun bir süre kabızlık veya ishal olması.
2.      Büyük apteste kan görülmesi.
3.      40 yaş üstündeki kişilerde durduk yere kansızlık ortaya çıkması.
4.      Özellikle karnın alt kısmında şişkinlik, ağrı ve hassasiyet olması.
5.      Nedensiz kilo kaybı ve halsizlik.
6.      Kalem şeklinde ince dışkılama.
7.      Tuvaletin sonunda barsakların tam olarak boşalmaması hissi.



KOLOREKTAL KANSERDE ERKEN TEŞHİS MÜMKÜNDÜR !!!
Kötü huylu bir kolorektal kanser hücresi yaklaşık iki yılda barsak duvarlarına yayılabilir hale gelmektedir. AİLE HEKİMİNİZE BAŞVURARAK YILDA BİR YAPTIRACAĞINIZ KANSER TARAMASI İLE KOLOREKTAL KANSERDE ERKEN TEŞHİS İMKANINIZ VAR !

Barsak kanseri tarama kitleri oldukça basit testlerdir. Evde kendi kendinize uygulayabilir ve hekiminize sonucu danışabilirsiniz.


KORKULU RÜYA GÖRMEYİN, UYANIK OLUN, KANSERDEN KORUNUN.








Diyabetik ayak


Diyabet
Diyabet diğer adıyla şeker hastalığı vücudumuzda midenin arka kısmında bulunan pankreasın yeterli miktarda insülin hormonu üretememesi ya da üretilen insülin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması sonucu oluşan ve ömür boyu süren bir hastalıktır.
Kan şekeri kontrolünün uzun vadede sağlanamaması
1. Sinir uçlarının hasar görmesine,
2. Küçük ve büyük damarlarda dolaşım problemine neden olur.

Besinler vücudumuza alındıktan sonra sindirim sisteminde şekere dönüşerek kana karışır. Kandaki şeker insülin hormonu yardımı ile hücre içerisine girerek enerji olarak kullanılır. Ancak, diyabetli kişilerde vücutta insülin hormonu eksik ya da yetersiz olduğundan şeker hücre içerisine giremez ve enerji olarak kullanılmaz. Sonuç olarak kandaki şeker düzeyi yükselir. Bu duruma hiperglisemi veya yüksek kan şekeri denir. Yüksek kan şekeri vücuda çok büyük zararlar verebilir.

Diyabetik ayak, bu zararların eğitim ve düzenli kan şekeri kontrolü ile önlenebilenlerinin başında gelmektedir.

Diyabetin kontrolüne yönelik eğitim multidisipliner bir ekip çalışması işidir. Bu ekibin içinde diyabet hemşiresi ve diyetisyen bulunmalıdır.
Hastalara ilk diyabet eğitimi diyabet eğitim hemşiresi ve diyet uzmanı tarafından verilmelidir.
Eğitim programı; hastalığın belirti ve bulguları, takip ve tedavisi, hiperglisemi, hipoglisemi ve hemoglobin A1C (A1C)’nin anlam ve önemi, kan şekeri ölçüm cihazının kullanımı, evde kan şekeri izlemi, akut ve kronik komplikasyonlar ve bunlarla ilgili olarak yapılması gerekenler, kişisel bakım, ayak bakımı, egzersiz ve beslenme programları ve genel sağlık önerileri gibi konuları içermelidir. Eğitimler sırasında görsel ve işitsel amaçlı broşürler, kitaplar, slayt ve video gösterimleri kullanılmalıdır.  Cihaz kullanımları ile ilgili birebir uygulamalar yaptırılmalıdır.
Ülkemizde eğitim ve araştırma hastanelerinde ve tıp fakültesi hastanelerinde diyabetik hasta takibine yönelik özelleşmiş ekipler ve poliklinikler sınırlı sayıda da olsa hizmet vermeye devam etmektedirler.

Diyabetik ayağın tanınıp uygun şekilde tedavisi ve takibinde AİLE HEKİMİNİZE görevler düşmektedir.
Aile sağlığı merkezinde aile hekiminizi her üç ayda bir ziyaret ediniz.
Ziyaret esnasında eski tetkiklerinizi beraberinizde bulundurmanız yararınıza olacaktır.
Hafızalı bir şeker ölçüm cihazınız varsa son yaptığınız ölçümleri hekiminizle paylaşınız. Eğer böyle bir cihaza sahip değilseniz şeker ölçümlerinizi bir kağıda not alarak aile sağlığı merkezine getiriniz.
Diyabetik ayak, fark edilmediği takdirde ilerleyici uzuv hasarlarına ve uzuv kaybına neden olur. Bu konuda bilinçli olunuz.
**Hastalığınızın ne olduğunu biliyor musunuz ?
**Kan şekeri yüksekliği ve düşüklüğü hakkında bilgi sahibi misiniz ?
**Kan şekerinizin düşüşünü hissedebiliyor musunuz ?
**Kan şekeriniz düştüğünde ne gibi önlemler almanız gerektiğini biliyor musunuz ?
**Ayak parmaklarınızı , tırnaklarınızı düzenli olarak kontrol ediyor musunuz ?
**Tırnaklarınızda oluşabilecek hastalığa dair değişikliklerin ne olduğu konusunda bilgi sahibi misiniz ?
**Tırnaklarınızda batma olmaması için nasıl kesmeniz gerektiğini biliyor musunuz ?
**Diyabetik hastalara özel ayakkabılar var . Bunlardan haberdar mısınız ?
**Uzuvlarınızı nasıl korumanız gerektiğini biliyor musunuz ?
** Uzuvlarınızda yanma , donma, uyuşma, karıncalanma hissi var mı ?
** Dengenizi sağlamakta güçlük çekiyor musunuz ?
**Kulak çınlaması veya ağır işitme  yaşıyor musunuz ?
**Görme bulanıklığınız mevcut mu ?

Unutmayınız ; Hastalığı hakkında yeterli bilgi sahibi olanlarda kan şekeri kontrolü bilgi sahibi olmayanlara göre daha iyi yapılabilmektedir.

İyi şeker kontrolü , hastalığın zararlarından korunduğunuz uzun ve konforlu bir yaşam demektir .







Hipertansif hasta eğitimi


HİPERTANSİYONLU HASTA EĞİTİMİ


Hipertansiyon aterosklerozun ve erişkin yaştaki mortalite ve morbiditenin en önemli sebeplerinden biridir. Hipertansiyonda en önemli grubu oluşturan esansiyel hipertansiyonda tedavi, yaşam stilini değiştirme, diyet düzenlemesi, egzersiz ve ilaç tedavisi olarak değişik protokollerden oluşmaktadır.(4) Tedavinin yeterince düzenli yapılmaması hipertansiyonun organ hasarlarını artıracağından etkin ve düzenli tedavi oldukça büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle tedavi konusunda daha ciddi önlemler alınması gerekmektedir. Tedaviye uyum, hastanın tedaviye gösterdiği titizlik ve tedavi protokolünün kolay uygulanabilirliği gibi faktörlerle ilişkilidir.

Ülkemizde yapılan TEKHARF (Türk erişkinde kalp hastalıkları ve risk faktörleri) çalışmasında koroner kalp hastalığı olanların analizinde Türk erkek ve kadınlarında en başta gelen risk faktörlerinin hipertansiyon ve bedensel etkinlikten yoksunluk olduğu anlaşılmıştır. Erişkinlerimizde sistolik kan basıncı ≥140 mmHg ve/veya diyastolik kan basıncı ≥90 mmHg bulunanların oranı %33.7 dir. Sınırda olarak tanımlanan kesim dışlanıp kan basıncı ≥160/95 olarak değerlendirme yapılınca hipertansiyon oranı % 12.3 olarak bulunmuştur. Kentsel kesim (%15.7) ile kırsal kesim (%17.6) arasında fark bulunmamakla beraber kadınlarda %16’lık erkeklerde ise %11’lik bir oran saptanmıştır.

TEKHARF çalışmasından elde edilen sonuçlarda hipertansiyon sıklığı bölgelere göre değerlendirildiğinde; Doğu Anadolu Bölgesinde tüm erişkinlerde %14.6 lık bir oran saptanmıştır. Bu oran Karadeniz ve Marmara bölgesinden sonra en yüksek orandır. Cinsiyet açısından hipertansiyon sıklığı yeniden gözden geçirildiğinde durum biraz farklılık göstermektedir. Çünkü Doğu Anadolu bölgesi, erkeklerde bulunan %7’lik oran ile en düşük oranlarından birine sahip iken, kadınlarda bulunan %20’lik oranla kadınlar arasında hipertansiyonun en yüksek görüldüğü bölgelerden biridir.
Hastaların neredeyse tamamı tansiyonlarını belli aralıklarla ölçtürmektedir. Bu bulgular hastalarımızın eğitim düzeylerinin düşük olmasına veya yeterince bilgilendirilmemeye bağlı olarak hastalıkları hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıklarını göstermektedir. Bu çok önemli bir tespit olup hastalara daha çok zaman ayırıp onların eğitilmesinin sağlanması hipertansiyonun komplikasyonlarının azalmasına katkı sağlayabilir.

TEKHARF çalışmasında hipertansiyon tespit edilen kadınların %38’inin, erkeklerin ise %28’inin antihipertansif tedavi altında oldukları saptanmıştır.(2-6) Tedavi alan erkeklerin %60’ının, kadınların ise %42’sinin kan basınçlarının kontrol altında bulunduğu belirlenmiştir. Görüldüğü gibi tedavi ile ancak hastaların yarısında kan basıncı kontrol altına alınabilmiştir.

Kadınlarda tedavi etkinliği erkeklere kıyasla her iki taramada da düşük bulunmuştur.
Hastaların yaklaşık üçte birinin tedaviye uyumunun kötü olması ciddi bir durumdur. Hipertansiyonlu hastalar sağlık personeli tarafından ilaç kullanımı konusunda mutlaka eğitilmeli ve izlenmelidir.
Hipertansiyon özellikle erişkin nüfusun önemli bir bölümünü etkileyen sağlık sorunlarından biridir.Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği’nin 2008 yılında yaptığı “Türkiye’nin Tansiyonunu Ölçüyoruz” kampanyasında, daha önce bir hekim tarafından hipertansiyon tanısı konan olguların oranı %40.4 bulunmuştur. Ülkemizde hipertansiyon hastaları arasında durumunun farkında olmayanların oranı %60, tedavi görmeyenlerin oranı %70 ve tansiyonu kontrol altında olmayanların oranı Hipertansif kişilerin çoğunda kan basıncı kontrolü için ilaç tedavisine gereksinim vardır.

 Hipertansiyon tedavisinde amaç, uzun dönemde ortaya çıkabilecek hedef organ hasarını engellemek, kardiyovasküler ve renal morbidite ve mortaliteyi düşürmektir. En son 2007 Avrupa Hipertansiyon Kılavuzu’nda hastalarda uyum düşüklüğünün ve tedaviye yanıtın hayli değişken olduğu vurgulanmakta, bu nedenle ilaç tedavisine gecikmeden, zamanında ve yakın takip altında başlanması önerilmektedir. Yaklaşık 50 yıldır etkin hipertansiyon tedavisi olmasına karşın, hipertansiyon kontrol oranları halen hedeflenenin çok çok altındadır.

Yapılan çalışmalarda, hastaların ilaç uyumunun düşük olduğu ve bu durumun kan basıncı kontrolü- nün yetersiz olmasına yol açtığı gösterilmiştir. Hipertansiyonun ve eşlik eden kardiyovasküler risklerin önlenmesinde ilaçların düzenli kullanılması önemlidir. Antihipertansif ilaç tedavisine uyum hipertansiyon tedavisinde temel olarak bilinmesine rağmen, antihipertansif ilaç tedavisine kötü uyum hala yaygındır.

İlacı düzenli kullanmama gerekçeleri, tansiyonu normal olduğunda ilacı almama, unutma, pahalı olduğu için ilacı alamama, ilacı bittiğinde hemen reçete ettirememe ya da reçete ettirmeyi ihmal etme ve ilacı kullanmak istememe olarak bilinmektedir . Pekçok çalışmada hastaların ilaçlarını düzenli kullanma durumları yaş ile anlamlı ilişki göstermektedir.50 yaş altı ve genç hastalar ilaçlarını düzenli kullanmayı önemsememekte, kadınlarda da ilaç kullanımı erkeklere göre düzensiz seyretmektedir.Genç yaşta olanlarda hastalığın kabullenilmesi zaman aldığından ilaç uyumunda sorunlar olduğu düşünülebilir.

Sağlık personeli, kadınların tedaviye uyumlarının kötü olması nedeniyle kadın hipertansif hastalarla özellikle ilgilenmelidir.

Tedavi konusunda herhangi bir sağlık ekibi üyesinden bilgi alan hastaların ilaçlarını daha düzenli kullandığı görülmektedir. Hipertansiyon hastaları sağlık personeli tarafından mutlaka ilaçlar konusunda eğitilmelidir.

Hipertansiyonda tedaviye uyumda genç olma ve ilacı alma saatini bilmeme hastaların tedaviye uyumunu, dolayısıyla kontrol oranlarını önemli derecede etkilemektedir.







Hasta Eğitimi Nedir ?


Hasta Eğitimi Nedir ? 


Hasta eğitimi terimi 1950'lerde kullanılmaya başlanmıştır. Sağlık eğitimi, sağlık tanıtımı, öğretim, bilgilendirme gibi terimlerde aynı amaç için kullanılmıştır. Hasta eğitimi, sağlık çalışanları ile hastalar arasýndaki ilişki sırasındaki öğretme ve öğrenme süreci olarak tanımlanabilir. Amerikan Aile Hekimleri Eğiticileri Topluluğu (STFM) hasta eğitimini: "Sağlığı iyileştirmek amacıyla hasta davranışlarını etkileyerek bilgi, beceri ve tavırlarını değiştirmek" olarak tanımlamaktadır. Eğer eğitimin amacı hastalık ve sakatlığı önlemek için sağlıklı yaşam tarzını özendirmek ise buna sağlığın tanıtımı denmektedir ve hasta eğitimi ile koruyucu hekimliğin bir bölümünü kapsar.( Birinci Basamakta Hasta Eğitimi, Dr. Cahit Özer*, Dr. E. Melih Şahin**, Dr. Nezih Dağdeviren**, Dr. Zekeriya Aktürk**sted 2002 • cilt 11 • sayı 1 • 14

7 Haziran 2018 Perşembe

Tutayım minik elini

Miniminnacık elini keşke tutabilseydim ama bu şimdilik mümkün değil çünkü anneciğinin karnında uyuyorsun. Sabahları erken kalkıyorsun, günlük sporunu yapıyorsun. Bam güm hopluyorsun, tabii annenin biraz canını yakıyorsun ama üzülme o sana kızmıyor çünkü seni çooooooook seviyoruz canım oğlum. 

28 Mayıs 2018 Pazartesi

Miniminnacık bir damla..Adı İnanç Aras.

Onikinci ayın onsekizi. Varlığından haberdar olalı birkaç gün olmuş. İlk resmini ise bugün gördüm oğlum. Henüz daha miniminnacık bir damlasın. Annenin rahmine tutunmaya çalışıyorsun. Sen oraya sığmaya çalışacaksın, benimse içim içime sığmıyor. Bu yazıyı kaç ay sonra kaleme aldım. Sen o arada büyüdün, bir sürü badire atlattın, şimdi annenin karnında bir o yana bir bu yana dönüp duruyorsun. Hasretin bitmesine sekiz haftamız kaldı Allah nasib ederse. Derdinle tasanla, sevincinle hüznünle, başarıların ve hayal kırıklıklarınla bir ömür seni bekliyor. İnşallah seversin hayatını , güzel insanları ve hayvanları, bitkileri. İnşallah seversin bizi oğlum.

16 Mayıs 2017 Salı

Bizim bahçenin Mayıs halleri

Bizim bahçenin Mayıs ahvali budur dostlar. Patatesler yumrularından fışkırdı.
Biberlerim de sebzeye döndüler.
Domateslerim de son düzlükte atağa kalktılar

Soğuk Kompost 2.0 da devinimine devam ediyor sessiz ve derinden :)

7 Mayıs 2017 Pazar

26 Nisan 2017'de ektiğim patateslerim dün itibariyle günyüzüne yeşil çehrelerini göstermeye başladılar. Hayatımın en keyifli anlarından biriydi. Bu arada sulama, kaşıkla çapa ve ayrık otlarından temizleme işlerini de yaptık,ama hala toprak istediğim kıvamda değil, biraz ot kesekleri de var. Soğuk kompostumuz ise dönüşümüne devam ediyor. Patateslerimi hasat ettiğim günleri görmek dileğiyle...






26 Nisan 2017 Çarşamba

Sonunda ilk sebze meyve dikimini gerçekleştirmek nasip oldu

Sonunda ilk sebze meyve dikim işlemini gerçekleştirmek nasip oldu. Domates, patates, biber diktim. Zeliha ben işe gidince eve geldiğinde nöbet ertesi fidelerimizi sulamış. Akşam işten döndüğümde haber verdi, çok sevindim. Soldaki damacanada soğuk kompostumuz var, onun da yolu var.Onun yanında da patates çuvalı dediğimiz ekim alanımız. Yanlarında da domates ve biber var.